Öğrenilmiş Sınav Kaygısı
Her sınav döneminde birçok şey yazılıp çiziliyor ve takvim yaklaştıkça da artarak devam edecek.
Pirelerle yapılan cam tavan testini duymuşsunuzdur mutlaka.
Pireler
bir cam fanusa konulur ve fanus alttan ısıtılır. Normalde kendi
boylarının yaklaşık 200 katı yüksekliğe sıçrayabilme yeteneğine sahip
pireler, fanusun üzerine kapatılan cama çarparak dışarı çıkamazlar.
Belli bir süre bu tekrarlanarak devam eder. İkinci aşamada fanusun
üzerindeki cam tavan kaldırıldığında dahi pireler zıplayıp
çıkabilecekken, sadece kaldırılan cam tavanın bulunduğu mesafeye kadar
sıçrarlar. İçlerindeki engel, dışarıdaki engelden daha sağlamdır artık.
Benzer deneylerden bir tanesi de su dünyasından:
Büyük
akvaryum içinde köpekbalıkları ve diğer
balıklar
arasına konan cam panel köpekbalıklarının diğer balıkları yemesine
engel olmuştur. Her defasında bu engele takılan köpekbalıkları artık
vazgeçmişler ve engel kaldırıldığında bile köpekbalıklarının diğer
balıkların bulunduğu bölüme gidemeyeceğini zannettiği için gitmediği
görülmüş.
Buna benzer deneyler, fillerle ve maymunlarla da yapıldığında
öğrenilmiş çaresizliği, hayvanlar dünyasında farklı türlerde izlendiği
görüşmüştür. Peki, bu öğrenilmiş çaresizlik, sadece hayvanlar dünyasında
mı vardır? Elbette ki hayır. Kendi inanç ve davranışlarınızı
gözlemlediğinizde buna benzer çaresizliklerimizin bulunduğunun farkına
varabiliriz. “Matematik çok zor, başaramam, beceremiyorum, benim
hafızam zayıftır vb.” etiketlere ve çaresizliklere sahip olabilir miyiz
acaba? Ya sınav kaygısı? Bu kaygıyı da çocuklarımız; ebeveynlerden,
arkadaşlarından, öğretmenlerinden, dershaneden, medyadan öğreniyor
olabilirler mi? Elbette olabilirler. Sınava giren öğrenci kaygılanır
yargısı aslında bilişsel veya davranışsal olarak bu kaygıyı aşırı
uçlarda yaşamayacak olan öğrencilerde bile kaygı nedeni olabilmektedir.
Sınava girerken kaygılanılır inancının öğrenci zihninde önce
yerleşmesi sağlanıp sonra da mücadele et denmesi çok işe yarar bir
yöntem olmasa gerek.
Peki,
ne yapmak lazım? Kaygı da stres, öfke, sevinç, heyecan, umut gibi
insani ve yönetilebilir duygulardır, sadece dozu önemlidir. Kaygının
sıfırlanması mümkün olmamakla beraber kontrol altına alınması ve faydalı
oranda tutulabilmesi mümkündür.
Çalışma davranışlarının gözden geçirilmesi, etkili zaman yönetimi,
nefes teknikleri, fiziksel ve zihinsel teknikler ile üstesinden gelmek
mümkün olmakla beraber oluşması ve tırmandırılması aşamasında sınav ve
stres arasında zihinsel bağın kurulmaması için tüm tarafların sorumluluk
sahibi olması gerekmektedir. Çünkü yüksek kaygı insanda öncelikle
bilişsel anlamda dikkat mekanizmasını, fiziksel anlamda da sindirim
sistemini (Mide spazmı, karın ağrısı vb.) olumsuz etkilediği için başarı
oranını düşürmesi muhtemeldir.
Sonuç olarak kendi kaygınızı çocuğunuza yansıtmayın ki, öğrenilmiş
bir kaygıya sahip olmasın. Bunu yaparken de ne söylediğinizin değil
nasıl söylediğinizin daha önemli olduğunu unutmayın lütfen. Karşılıklı
iletişimde sözlerin anlamı %7, beden diliniz %55 ve ses tonunuz %38
oranında etkilidir. Bu konuyu daha ayrntılı olarak etkili iletişim
konulu makalelerimizde inceleyeceğiz.
Valit ASLANKOL
Kişisel Gelişim ve NLP Uzmanı (Trainer)
Öğrenci - Yaşam Koçu
Hızlı Okuma, Hafıza Teknikleri,
Diksiyon Eğitmeni.